sürekli olarak; bulunduğum yerde olmamam gerektiği, aslında o an olmam gereken yerin, o an bulunduğum yer, mekân olmaması gerektiği düşüncesini gün yüzüne çıkardım. bulunduğum yer ve zaman içinde kaybolamamışlığımla yaşıyorum ve sürekli olarak -belki de yaşanması gereken – bu düşünceler aklım kazan ben çay kaşığı biçiminde döngüye giriyor. o an oradaysam, orada olmam gerektiği için oradayımdır. öyleyse; orada olmamın gerekliliğini yerine getirmeli ve mâdem oradayım öyleyse kendimle bir bütün olmalıyım. ama yok bu öyle kolay bir şey değil. bulunduğum zaman ve mekân bir paradoks ve ben bu paradokstan en kestirme bir doğruyla çıkmalıyım. bu hep böyle süreduruyor. ve kendimi hep bir gece vakti, yalnız olarak bulduğumda bir bütün olabiliyorum. öyleyse yalnızlığımda ya da odamda bırakıyorum; bütünün bir veya birkaç parçasını. odamı yanımda da taşıyor olabilirim yalnızlık olgusunu içimde barındırdığım gibi. hızlı akan, ancak, içindeyken de bir o kadar yavaş akan gün’ü; bir şeyleri bitirmek için bitiriyoruz. ve aslında gün zaten bir şekilde bitecek ve bitiyor. ben kendimi bulduğum ve içinde kaybolabildiğin zamanlarda ancak tat alabiliyorum. ve yine bir yerlerde bir şeyleri ararken, kestirip atıyorum.
‘dünya dışardan, misâl; denizin ortasından güzel görünüyor.’
1 yorum:
You have an outstanding good and well structured site. I enjoyed browsing through it »
Yorum Gönder