birkaç yıldır gel bana bazı bazı tipinde ticarete atılma düşünceleri sarmalıyor oramı buramı, rahat vermiyor. belki de ‘atılmak’ eylemidir beni hep alıkoyan. net cevabı da bulamıyorum, neden yapmadığıma dair. eee diyorum, baştan başla. oturuyoruz kendimle şöyle karşılıklı, başlıyoruz soruları sormaya ve teker teker son soruya kadar soruyoruz. böyle olunca her soruya mantıklı cevap veriyor, kerata. sonuç olumlu çıkıyor. e diyorum, madem olumlu çıkıyor. neden, neden, neden yapmıyorsun? bunu buraya yazarak, bundan kelli, bu konu hakkında bir daha döngel kıraathânesine uğramamayı düşünüyorum.
tüm cevapları verebildiğimiz ve bunun getirisi olarak yapılması gerekenleri de bildiğimiz hâlde bir türlü yapamamamızın sebebi nedir?
kısa bir süre önce -15 dk kadar- bu sorunun cevabını irdeledim. ama çok deştim, irdelerken çıkan sonuçlar çok olunca, toparlayıp sonucu verecekken çıkan o küçük sonuçları unuttum. dedim ki; her getiri, götürür. her götürü, getirir. kayıp mutlaka olacak. üniversiteye gidersin ve uzun bir süre sonra dönersin, sana; ‘sen çok değiştin’ denir. bu ‘çok yaşa’ gibi bir durum. sen değişmediğin için sana öyle geliyor dediğimde de aslında onun cümlesini doğruluyor oluyorum. fakat insanların bazen böyle anları olur. misal, birine bir soru sorarsın, o da sana öyle afili bir cümle kurar ki, sen kendi kendini, cümlenin altına ezilmiş olarak bulursun ve o mekân ve zaman paradoksundan çıkar gidersin. gittiğinde sonuç geldiğin yerdir. buradaki kayıp; zaman’dır. ama bu kaybın bir getirisi de olmalıdır. işte size o küçük sonuçları unuttum ve bütünü toparlayamadım derken bahsettiğim şey buydu, nerden nereye...
tüm cevapları verebildiğimiz ve bunun getirisi olarak yapılması gerekenleri de bildiğimiz hâlde bir türlü yapamamamızın sebebi nedir?
kısa bir süre önce -15 dk kadar- bu sorunun cevabını irdeledim. ama çok deştim, irdelerken çıkan sonuçlar çok olunca, toparlayıp sonucu verecekken çıkan o küçük sonuçları unuttum. dedim ki; her getiri, götürür. her götürü, getirir. kayıp mutlaka olacak. üniversiteye gidersin ve uzun bir süre sonra dönersin, sana; ‘sen çok değiştin’ denir. bu ‘çok yaşa’ gibi bir durum. sen değişmediğin için sana öyle geliyor dediğimde de aslında onun cümlesini doğruluyor oluyorum. fakat insanların bazen böyle anları olur. misal, birine bir soru sorarsın, o da sana öyle afili bir cümle kurar ki, sen kendi kendini, cümlenin altına ezilmiş olarak bulursun ve o mekân ve zaman paradoksundan çıkar gidersin. gittiğinde sonuç geldiğin yerdir. buradaki kayıp; zaman’dır. ama bu kaybın bir getirisi de olmalıdır. işte size o küçük sonuçları unuttum ve bütünü toparlayamadım derken bahsettiğim şey buydu, nerden nereye...
giriş ve gelişme kısmından sonra sonuç kısmına geldik şeycim. birazdan gökten üç elma düşecek ve şanslı üç erkek kişi yer çekimini bulacak. üç bayan arkadaşımızın da kulaklarına küpe vereceğiz. ama öncelikle, nerede benim çakmağım.
1 yorum:
"tüm cevapları verebildiğimiz ve bunun getirisi olarak yapılması gerekenleri de bildiğimiz hâlde bir türlü yapamamamızın sebebi nedir?"
genetik genetik fazla dürtmenin anlamı yok. genetik de geç:)
ticarete atılma konusunda öyle çok bileşen var ki. eminim sen hepsini irdeleyip deştin ama.. bileşenlerden birisi bile yerine oturmayınca ileri atılamıyor insan. belki doğru zaman belki doğru fikir en önemlileri bileşenlerin..
Yorum Gönder