28 Haziran 2006

sızı'ntı

kısa bir rüyanın içinde uyurken bulduğumda kendimi, sadece bakakaldım; ben’ime. elimi tuttum ve kulağıma fısıldadım; söyleyemediklerimi. belki de aklıma gelmeyenlerdi söylediklerim; hayatımın, engelli ve belirsiz süreli itiş kakış koşuşturmacasında. yorgun düşmüşsün dedim; en son elimi bırakırken ellerimden. kendime bir şeyler daha söyleyecektim, fakat diyemedim.
bazen unutur ya insan, hazırlanmıştır belki de, karşılaşınca söyleyeceğim diye... ama öyle şeyler olmuştur ki ve bunu karşılaşınca anlarsın, kendine kızarsın. elimi tutunca kızdım kendime, iki çift lafım vardı ben’ime. benim bana diyemediklerim, kısa bir rüyanın içinde, dibinde...

19 Haziran 2006

rewind; play... stop!

hep uykuda görürdüm seni. bilirim ki yorgunsun. belki biraz da kızgın; unutanlara, unutulanlara... acılara tutunulur muydu? tutunulurmuş... ve her yenilgi kazınır belleğine... hiç ummadığın anlar yakalar bir kedi gibi boynundan... çaresizce... ki avuçlarımda hala sıcaklığın, terli ve titrek ellerimde dokunuşların... elimde olmayanları saymıyorum, olanlar fazlaydı belki de...

1 Haziran 2006

baş'lık

hiçbir şeye üzülmüyorum da erol, en çok evden çıkarken tüpü açık bıraktığıma üzülüyorum... ya döndüğümde havaya uçmuşsa güzelim memleket... artık hangi çay ocağına sığınır bu yürek...

yıl olmuş kaç, sen hala ne?

bir alttaki yazı ile bu yazı arasında 15 seneden fazla zaman var. neredeyse 6000 gün. altıbin adet doğmalı batmalı gün. hepsi de adrese tesl...