28 Aralık 2005

üst'alt'olan

ardında kalan. ve kalan, çıkan, bölünen ve sonuca eklenen. bir umutsuzluk eşiğinden dönen, döneduran. sürüklenen, bir dur’ak bekleyen. beklerken zaten orada olan, bilmeden. ve fakat bilemeden değil. elini umutsuza cebine attığında sürüklediğin, kırık dökük’lükler. içinden dökülen kırıntılar kimi zaman yüzüne işlese de bu bir arka kapak, en sona bırakılan. ki en sona bırakılan dur’ak ve zaten üzerinde olduğun, arka kapağına baktığın, ve hâlen gidişi beklediğin bulunduğun noktaya; bulunduğun noktadan. bir cümle sonu noktası... ve elin kelimelerin üzerinde, biri nokta öncesi, sana göz kırpan; ters istikamet... ve zaten ardında kalan. o kaldıkça, gittikçe zaman... soluklanma, anlamadan, geç git, hızlı akıyor şimdi. durma noktalar virgüller sana değil aitliği. onlar ki zaten hep olacak ve hep olmalı, olağanlığına takılmadan yaşamın. ve düşündükçe ve durdukça ve kaldıkça ve gittikçe... ne olursa, oldukça... sonuç hep aynı olacak ve işte dur’aktan veya noktadan geriye bakacaksın. ve zaten eriyip giden bu değil midir? eriyip götüren ya da sen neresinden tutarsan, işte o noktadan, dön şimdi kapıya kapa ardını; ardına...

23 Aralık 2005

eşittir, eşit midir?


günler'im elimde ufalanır oldu. saate baktıgımda dağılmış parçaları görür oldum. hep geç kalınmışlık ve günü bitirmişlik birikiyor... değişen bir şey olmadı. sadece üç adımda bir iken, altı adımda bir oldu.
baştan beri aynıydı konu'm'um. değişen bir şey olmadı. aslında benim yanımda gibi göründüğü hâlde tam karşımda duruyormuş. fiziğin cevap anahtarında beni bazen şaşkına uğratan ayna sorusunun cevabı gibi.
acele mantık dedim adına ya da her ne durumda nereye konması gerekiyorsa o noktadan baktım. cevap anahtarında bulunan delik kısımlar yanlış da işaretlenmiş olabilirdi. bunu düşündükçe, içimde yalın ve yarım kalmışlık görüyorum. iyice kısıyorum gözümü ki, hafif eski görebileyim durumu siyah beyaz kırışık resim misali.. kendimi eleştirmem demek kendimi kandırmam demek gibi bir sonuca cıktım. beni başkasının eleştirmesi ise doğru olandı. biraz uzattım içimde bu konuyu, harita metod defteri doksanaltı yaprak.. önsöz koymadım, sonsöz için yer ayırdım. ve iyice matematiğin ters orantısına kapıldım. gelişigüzel bir sayfa açtım içimden, eşitsizlikler çıktı karşıma, adaletsiz, adaletbiz; adaletiz... iki bilinmeyenli denklem ve vazgeçtim; sonuç verilmiş, çekildim kenara bilineni oynamaya...

15 Aralık 2005

ben'siz anlat'ım


küçük yaşam sıkıntılarının içinde, aslında bildiğin ancak dürtü'leşen farklılığın ve ortaya çıkan, yansıyan kimliğin sarar kendi eksenini...
ve
kimi zaman normale dönsen de, öteki normaline döndükçe, dönesüren bir sarmalama, en başa doğru, belirleyemediğin bir sondan önce ve akan zamana rağmen zamanı öteleyen, hep bir başlangıç daha seçen...
her normaline yakalandığın an gözünden dökülen, kimi zaman kendine kızan ve uyandığında geçiş yaptığın öteki'sine...
güneş ile ay kimliği konar adına...
şimdi ne desem seni anlatır,
ben büyüdükçe...

bir harf tutar beni
tutar ve bırakmaz.
tutar ve taşıyamam...
kelime olur dökülürüm...
ve büyüdükçe
cümle

dönegelen

bir yalandı
koşan peşinden
ardı sıra, ardı dağ
sıradağlar, sıralandı
aramıza
bir yalandım
peşinden koşturan
ardından, yandön dolan
saplan
aranıza
bir yalandın peşleri
koşturan elleri
ovuşturan
camları buğulayan
ağlayan, yanan, saplanan
her seferinde
aynı aptalca
yalana
kanan
deli divane
yanan
...
ellerin
nerde

11 Aralık 2005

zaten, hep, dönesüren

bir zaman
dilimi.
yine aynı şey peşinde
peşinde olduğunun farkında olmadan
neyin.
aynı noktaya.
noktadan noktaya.
uzun süren koşuşturmaca.
ve eksik hissedilen bir an
yakaladığım bir avuç toprak
kokusu.
kokuyu bıraktığım; zaman.
takvimler yaprak dökümünde
boş bir sayfa elimde
ve koparılmayan yaprak.
yeni gün, rüya eşliğinde.
rüyamda yıkılan,
virane şehir.
altında kalan, toprak
ve kokusu.
ve uyandığımda
hatırımda kalmayan
belki de kalamayan
kaldırılamayan
bir zaman.
ve zaten.
akıp da giden.
giderken, götüren.
ve
tam burada sana uyan,
benim anlatmadığım
senin kendinden çıkardığın
ve zaten.
sustuğun.



ve zaten, hep sonuç.

8 Aralık 2005

kal

bir ışık düşer,
tutarım ellerinden.
aklımdan,
suskun, suskun
geçer ve gider-sin.
sadece gitmez ve zaten
gitmemişsindir
ne kadar gitmemişsin.
ya da bırakmamışsındır.
soluklanırsın,
her dönüşlerinde.
zaten geriyedir dönüşler.
ileri doğru bir dönüş,
gidiştir.
sen dönersin,
ya da bırakmamışsındır.
bırakmamış olman,
ileriye gidiş, ya da bir geriye dönüş
ile süsler, aklının
yoğun trafiğini.
ve zaten
süslüdür.
ki süstür,
hayatında ve aklında…

2 Aralık 2005

günbugünlük

bazı yoğun yoğunluklar aldı götürdü, satamadan getirdi ya da buharlaşmadan falan falan falan. yorgun ve argın’ım, -cüneyt arkın’ım- biraz da dargın, değilim. ooolum dur bi. bi dur. bugün doğum günüm, iyice çöktüm. kaşımın altında gözüm, hemen yanında burnum var, aşağı doğru devam ediyor, bittiği yerde bıyık’ın bı’sı var. sakalın da sa’sı var. müdür bey “artık kessen” diyor. “bak bugün cuma hocaya mı okutcan” diyor. ben de gülüyorum. neden gülüyorum. karşımdaki insanın müdür olması ona her esprisi için önceden artı puan saglıyor. baba da öyle. yaş itibari ile beşte devre onda biter, sana dört averaj diyorum. pastamı kesiyorum, önce mumları üflüyorum. üffffffffffff sıkıldım.
number one : amd athlon™ 64 processor

yıl olmuş kaç, sen hala ne?

bir alttaki yazı ile bu yazı arasında 15 seneden fazla zaman var. neredeyse 6000 gün. altıbin adet doğmalı batmalı gün. hepsi de adrese tesl...