6 Ekim 2005

kendime

sıkıntı yapmaya gerek yok, bizler sadece kendi kendimizi sıkıntıya sokanlarız.
eğer O olmasa; bir sürü strese girebilir, kendime anlamsız sorular sorabilirdim, cevabı belli olan ve o kadar basit ki aslında diyebildiğim soruları, kendime zorlaştırabilirdim. elle tutmak isterdim her şeyi ve tutulamayacak zeka olduğunu görüp, onun sonuçlarını gördüğümü bilirdim ve buradaki çelişkiyi düşünüp kendimi çıkmaza sokabilirdim fakat dedim ya işte basit, zorlamaya gerek yok. cevabı hazır, önüne konulmuş sıcak çorba, kaşığı al eline. kaşığa eline aldığında, matrixvari düşünceler sararsa etrafını, düşüncelerin sahibi sen; eylemin de sana ait olacak ki problemin kaynağı da burada...

kalbimin içinde yer edinmiş, nasıl da aklımla kusursuz bağlantı içinde. gözlerimi açtığımda güne, açana kadar ertesi güne; koruyan tek, O. kendi kendini koruyan, korunmanı sağlayan. siper olan, süzgeç olan; O. bir sorun ya da çıkmaz sandığımız her şey için; yok ki öyle bir şey dedirten bunun getirisi olarak da ince bir rahatlık ve fark ediş veren; O. her soruma cevap veren, her düşsel yorgunluklarıma set çekerek; problem yok ki dedirten. çoğu kimseyi boğulurken gördüğüm, fakat benim anca ayak parmaklarıma varabilen sel. işte o seli küçülten ya da beni selden büyük gösteren; O. yaşamla ölüm aram, öldüğüm yaşamın bittiği an. ölüme doğduğum an. görebildiklerim ve göremediklerim; O. sürekli orada, yerinde. gitme ve gitmene izin vermeyeceğim, bırakmayacağım seni, sana ayırdığım yer çok büyük, çünkü sen O’sun; inanç.

Hiç yorum yok:

yıl olmuş kaç, sen hala ne?

bir alttaki yazı ile bu yazı arasında 15 seneden fazla zaman var. neredeyse 6000 gün. altıbin adet doğmalı batmalı gün. hepsi de adrese tesl...