8 Aralık 2006
dönüşler
daha;
geçmişe,
geçmişten dönen.
eskimeyen,
ve tükendikçe
yenilenen,
çığlıklar geçti
az önce...
ki
hiçbir şeyin sırası değildi
ve
zaten
öyle bir sıralama
olmayacaktı
hiçbir zaman
gittiğimi sanırken
döneceğim aslında
her an
ve şimdi
canlarımı sayıyorum
bulmak adına
kaybediyorum
durmaksızın
kendimi
elde var; kalan
ve her zaman
kalacak olan...
6 Aralık 2006
4 Aralık 2006
fareli köyün postacisi
2 Aralık 2006
çığlık
22 Kasım 2006
zenginler hızlı kalkar
8 Ekim 2006
meret!
26 Eylül 2006
ve, ki
geldin işte.
ellerinde dokunuşlarım,
kirli düşlerinin ışığı,
gözlerimde...
ki
asılmış bir yıldızdın,
gecenin mahkemesinde.
an sızlarken içimde,
düştün düşlerime...
28 Ağustos 2006
sorudan işaret
kayıp bir düştü belki, düşlerine düşen deprem..düştükçe düşen...
hiçleşen yalnızlığın mıydı? yoksa bir anda her şeye dönüşen hiçlikler miydi hayatı kavrayan? zehirli sarmaşıklardı belki. de.
cevaplar mı istiyordun benimden? soruları mı verdim kendimden? peki söyle şimdi sen.
sende ne var?
2 Ağustos 2006
26 Temmuz 2006
kısa'ca
tenekeden teknem
nereye kadar dayanır;
bilse idim, bilmemeyi dilerdim.
o puslu denizde
yüz-erken göze almıştım baştan,
boğulma ihtimalini.
hayatımın en büyük keşfini yapma umuduyla
saldırdım maviye.
su çürüttü önce beni,
sonra kendini.
ve
sıralıyorum tüm "tamlayamayan" sıfatları:
çatal karam, çingenem,
kara kaşlım,
al yanaklım,
selvi boylum-al yazmalım,
bal dudaklım, gül kokuşlum..
28 Haziran 2006
sızı'ntı
bazen unutur ya insan, hazırlanmıştır belki de, karşılaşınca söyleyeceğim diye... ama öyle şeyler olmuştur ki ve bunu karşılaşınca anlarsın, kendine kızarsın. elimi tutunca kızdım kendime, iki çift lafım vardı ben’ime. benim bana diyemediklerim, kısa bir rüyanın içinde, dibinde...
19 Haziran 2006
rewind; play... stop!
1 Haziran 2006
baş'lık
22 Mayıs 2006
mektup
16 Mayıs 2006
şey
13 Mayıs 2006
11 Mayıs 2006
cartel'e gel
aklıma, ilkokula gittiğim bir zaman dilimi geldi. yedim. hayır salak. siyah önlüğün cebinde mendilim vardı. ve tırnaklarımı kesmiştim. bindokuzyüzlüyılların birinde doğmuşum. bahçeye kaçan topu almaya gitme konusunda çok iyiydim. çok güzel plase vuruyordum. herkes şaşırıyordu. zaten çok da hızlı koşardım. kesin biri izliyodur beni, beğenip alıp götürecekler, büyük bir futbolcu olacağım gibi bi’şeyler düşünüyordum galiba ama o kadarda emin değilim, düşünmüyor da olabilirdim. ben o zaman büyümek ve bi’şey olmak falan nedir bilmezdim. önlüğe takılan yaka boktandı. cin ali, en iyi ali. bizimkiler’de de ali vardı, ben onu izlerken o benden önce ortaokula başlamıştı. demek ki benden büyüktü. çok zekiydim. zaten ben siyah önlük içinde zayıftım. daldan dala ve kopuk yazıyorum. ilkokul örtmenimiz hemşerimizdi. bana hep hemşerim derdi ben anlamazdım. 3. sınıftayız ve siyah önlüklüyüz işte o zaman anladım. kavradım desek iyi olur. çok aptalmışım ben lan. ilkokulda hiç andımız okumadım. ve hiç istiklal marşı da. kaçıyordum böyle öretmen gelip seçiyordu ben hep sığışırdım. sığışmak ne lan. ama bir kere aptallığıma denk geldi. sınıftayız, şiir okumak isteyen var mı diye soru sordu örtmen. ben de parmak kaldırdım. meğer yirmi3 nisan geliyormuş, onun içinmiş. hay allah ben de tahtada okucam sanmıştım. biz yedi siyah önlüklü ve bir pamuk örtmen prova yapıyorduk. 23 nisan’ın a harfi bendim. yirmi3 nisan geldi, çıktım okudum. okuduktan sonra, sustum. kimse alkışlamadı. meğer benden sonra n harfi varmış onu bekliyorlarmış. sonra alkışladılar. ben de önlüğümü çıkarıp seyircilere attım. beslenme notum iyi’ydi. karnenin sağ kısmındaki o notları zaten hiç anlamamıştım. hepsi pekiyi. bu cümle çok güzel. karnen nasıl? hepsi pekiyi. hepsi mi? evet. vay be! yirmi3 nisan’da a olan var ya, işte o bendim. ilkokul bitiyorken herkes ağlıyordu ‘örtmenim biz sizi bırakmak istemiyoz, hep gelcez, görcez sizi’. yalan bunlar. ben hep atari salonuna gittim. street fighter’da karşılıklı oynamak aduket ve aryuken becerisi sergilemek çok daha zevkli ve öğreticiydi. ve zaten ben ne öğrendiysem dershanede öğrendim. bi ara özgeçmişimi yazıcam, ama önce anneler günü için hediye almalıyım.
10 Mayıs 2006
jubanhua
dünyayı başıma yıkacak
ve beş karış aklım
kurtaracak beni.
deli olacağım
divaneden sonra
fesleğen kokacağım,
balkonda biteceğim.
bit ki, bit ki,
denecek
bitip gideceğim
ülserli midelere
gittikçe biteceğim
bittikçe...
ve perde
9 Mayıs 2006
6 Mayıs 2006
kör
ve yine gecenin,
karanlık aydınlığı.
aklımda,
olamamışlar.
belki de
olmamalı’lar.
ya da
olamayacaklar.
ve
zaten
hep
dönüşler,
ve
zaten
hep
döneduran
kendin;
en çok
kendin
kadarken.
1 Mayıs 2006
aman sen'le mi uğraşıcam soru işareti.
sabah uyandırıldım. perdenin delikli-deşikli kısımlarından görünen dışarısı; soğuk gibiydi. hemen üşüdüm. giyindim, üşüdüm, çıktım, üşüdüm. akşam da dönücem. zaten bu böyle.
hafta sonuna ulaşmak
için.
27 Nisan 2006
gibi gibi
beni, saat iki gibi ara, dedi. saat şimdi, yemekten sonraki bir buçuk. ikide ara demedi, gibi dedi. iki gibi, ben birden iki yaparım, aslında karnede dört yapmıştım bi kere, ama o olmaz şimdi. birden iki yapılır, evet. okul yıllarını atari salonlarında geçirmiş biri için; biri, iki yapmak basit şey. şimdi saat bir buçuk, buçuktan iki gibi bir şey, yok, olmaz. zaten bu postu gönderene kadar saat dört buçuk oldu. dört buçuktan beş vardı. ne güzeldi. altıbuçuktan yedi olunca işim biter, giderim.
click me!
abi ahmet bakmıyor, sağ tıklayıp aç desem.
ıyk.
"erol senin biraz ara vermen gerekiyor galiba, kih kih kih" falan durumları olacağı için sinir olurum, bu tip olaylara. ulan naalakası var, şaşırdık işte, halla halla, halla halla.
barcelona - arsenal
23 Nisan 2006
kayb-oluşum
sürekli olarak; bulunduğum yerde olmamam gerektiği, aslında o an olmam gereken yerin, o an bulunduğum yer, mekân olmaması gerektiği düşüncesini gün yüzüne çıkardım. bulunduğum yer ve zaman içinde kaybolamamışlığımla yaşıyorum ve sürekli olarak -belki de yaşanması gereken – bu düşünceler aklım kazan ben çay kaşığı biçiminde döngüye giriyor. o an oradaysam, orada olmam gerektiği için oradayımdır. öyleyse; orada olmamın gerekliliğini yerine getirmeli ve mâdem oradayım öyleyse kendimle bir bütün olmalıyım. ama yok bu öyle kolay bir şey değil. bulunduğum zaman ve mekân bir paradoks ve ben bu paradokstan en kestirme bir doğruyla çıkmalıyım. bu hep böyle süreduruyor. ve kendimi hep bir gece vakti, yalnız olarak bulduğumda bir bütün olabiliyorum. öyleyse yalnızlığımda ya da odamda bırakıyorum; bütünün bir veya birkaç parçasını. odamı yanımda da taşıyor olabilirim yalnızlık olgusunu içimde barındırdığım gibi. hızlı akan, ancak, içindeyken de bir o kadar yavaş akan gün’ü; bir şeyleri bitirmek için bitiriyoruz. ve aslında gün zaten bir şekilde bitecek ve bitiyor. ben kendimi bulduğum ve içinde kaybolabildiğin zamanlarda ancak tat alabiliyorum. ve yine bir yerlerde bir şeyleri ararken, kestirip atıyorum.
‘dünya dışardan, misâl; denizin ortasından güzel görünüyor.’
22 Nisan 2006
buğu
dim.
kelimeleri
mi.
beni, hiç
tanımadı
ki.
tanımak istediği
ben,
olamayacağım
olaraktı.
ve
öylece
tuttu
elimden.
ben
bıraktım.
ben
kaybettim;
ona
göre.
ben,
hiç, ben
olamayacaktım.
ben,
hep,
ben olacağım’ı
istedim.
bürünmeyi
reddet
tim.
ben
zaten
olan ben
olarak
nefes
tüket
tim.
-eceğim.
ben,
zaten,
olacaksam
eğer;
olduğum olarak,
olmalı
yım.
olamayacağım
olarak
olamayabileceğim
artık,
dünya;
biz seninle sadece,
uyuşamadık.
sen, zaten, olan sen.
ben, zaten, olan ben.
buydu hepsi,
bu kadar
dı
.
19 Nisan 2006
bardak
gözlerim
hiç olmadığı kadar açık
biraz da
orhan veli kadar deli
ve
karbonat katıyorum
aralıksız,
demi kaçmasın
ve
atıyorum içine
kendimi de
şeker niyetine.
bir türlü tatlanmıyor meret.
neden = ise
*
17 Nisan 2006
bağ ile laç, kaç kaç
veya
sıra sıra ihtimâller
insanı hayattan
ve
şimdi
11 Nisan 2006
çember
bugün ve yarın
birer kelime
toplayınca tümünü
oldu bir cümle
dünden bugüne
ve geleceğe
uzanacak
kelimeler soldu
harf harf
cümle ise öldü
cenaze kaldırdı
bizi
yırttık yine kefeni
fiiller cebimizde
filden de ağır
yüklendik
yüklemleri
ve büyüdük,
küçüldükçe
sözümüz
10 Nisan 2006
newton ve döngel kıraathanesi
tüm cevapları verebildiğimiz ve bunun getirisi olarak yapılması gerekenleri de bildiğimiz hâlde bir türlü yapamamamızın sebebi nedir?
kısa bir süre önce -15 dk kadar- bu sorunun cevabını irdeledim. ama çok deştim, irdelerken çıkan sonuçlar çok olunca, toparlayıp sonucu verecekken çıkan o küçük sonuçları unuttum. dedim ki; her getiri, götürür. her götürü, getirir. kayıp mutlaka olacak. üniversiteye gidersin ve uzun bir süre sonra dönersin, sana; ‘sen çok değiştin’ denir. bu ‘çok yaşa’ gibi bir durum. sen değişmediğin için sana öyle geliyor dediğimde de aslında onun cümlesini doğruluyor oluyorum. fakat insanların bazen böyle anları olur. misal, birine bir soru sorarsın, o da sana öyle afili bir cümle kurar ki, sen kendi kendini, cümlenin altına ezilmiş olarak bulursun ve o mekân ve zaman paradoksundan çıkar gidersin. gittiğinde sonuç geldiğin yerdir. buradaki kayıp; zaman’dır. ama bu kaybın bir getirisi de olmalıdır. işte size o küçük sonuçları unuttum ve bütünü toparlayamadım derken bahsettiğim şey buydu, nerden nereye...
giriş ve gelişme kısmından sonra sonuç kısmına geldik şeycim. birazdan gökten üç elma düşecek ve şanslı üç erkek kişi yer çekimini bulacak. üç bayan arkadaşımızın da kulaklarına küpe vereceğiz. ama öncelikle, nerede benim çakmağım.
oksijen ile huzurun tepkimesine karşı olan kapitalistler
şapkalı a ve yumuşak g arasındaki fark; birinin şapkasını kafasına ters geçirerek marjinal olmaya çalışmasıydı belki de. ama gel gör ki, bunu; hiçbir kelimenin başına getirmeyerek ödettiler, ona. aslında bu ona bir ceza değildi. zaten amacı marjinal olmaktı. hayat böyledir işte şeycim. bir bardak çayda iki şeker olmaktır. son tahlilde, son birim oldu; kaydı en uca, yumuşak g. yumuşak da dediler ya adına. hâlbuki, serttir kendisi, söylemesi boğazı kaşındırır. nerde kaldı bunun yumuşaklığı, vernelde mi?
evet evet, şeycim, rızıkla korkutmuşlar pek sevgili dostumu. ah dedim, kıymet derecesinde koparmada ve silkmede birinci dostum. lütfen, etme, eyleme. al şunları, geri dönüşüm kutundan. koy cebine, iç cebine. şeycim, bir çay içesim geldi ki sorma, ama ben açık sen demli içeceksin. içeceksin ki, muhabbet başlasın bir yerden. o bir yerler çoğalsın, alsın başını gitsin, saate bakalım, zaman akmış olsun. vakit girsin. bir oksijen iki huzûr çekelim içimize. sıkalım ellerimizi, bir çay daha içelim. çekilen huzûrdan bahsedelim şeycim. hayat nedir ki.com. anladın beni di mi şeycim. anlayışlısın sen, bilirim.
7 Nisan 2006
geri dönüşler
şimdi sen, öylesine, aslında amaçsız, çıkar gidersin, dışarı, sokağa. geçersin sade’ce. dıştan görünen sen, amaçlı ve emin bir gidişi simgelersin. herkes, her kez bunu görür. oysa sen sadece içindeki o boş yeri sırtlamışsındır. ve gidersin aslında öylesine, herhangi bir yerlere. ve hep önüne çıkarsın, kendinin. hep böyle sürer, sen önüne çıkarsın, her an’ın anlamlı olduğunu anladığın an’lar; aslında hep o sırtladığın boşluğun kattığı anlamı bulursun. kendi içindeki anlamı, aradığın an’dır, anlam. anlam, yüklenen’dir. yüklediğindir. yüklenen sen, yük ise içinden taşamayanlar, belki de korkuların ya da korkunun çekingenliği. ve çıkar gidersin, öylesine, bir yerlere, sessiz sessiz…
ebe falan
gördüğünü.
2- okuduğunda seni en çok etkileyen kitap?
oruç aruoba - olmayalı
3- takip ettiğin dergi?
yok.
4-günlük gazete?
okumuyorum.
5- en yaramaz çocukluk anım?
yaramazlık vardı da, şimdi ben en olanını seçemedim. zaten bu en’i seçmekte hep zorlanmışımdır, hiç bana göre değil.
6-tv yapımcısı olsam yapmak istediğim program?
tadından yenmez isimli bir program yaparım. sonra uymam ben o programa. biliyorum ben kendimi. olmaz yani. cık.
heykusuzluk
5 Nisan 2006
& nbsp
nedensiz gülmelerim, ölüme en yakın hissettiğimde oluyor ve aşık olduğumda. sokakta duvara, okulda sırama yazmam gereken şeyleri; yazamadıklarımı hatırlıyorum, utanıyorum kendimden, hem de çok...
"hiç düşünce", "hiç düşünce", "hiç düşünce" diyorum, koşar adımlarla yürürken; sesli bir şekilde. deli olduğumu düşünüyor yanından geçtiklerim... tüm rollerimi devrederken; başta sokakta yürüyen insan olmak üzere, sahneden çekiliyorum ve düşüyorum tarihin eşiğine, notumu...
“ ”
4 Nisan 2006
ve zaten hep sonuç
ve zaten sonra, düşünürsün; yıkmak her zaman daha kolaydır diye.
kolay mı gerçekten her şey bu kadar?
ve hep cevapların içine düşülür, düşülen ıslı adanın, en ıssız yerinden.
2 Nisan 2006
31 Mart 2006
allaklak bullaklak
ben bugün sinir oldum!
çikosalatalı post
geçen akşam eti puf yedim. eti puflar yedim. üç tane eti puflar yedim. ama tiksinçlenme hormonları salgılar gibi bi’şey olacakke.., hayır hayır, olamaz. hemen gidip ağzımla midem arasında oluşan o tatlı kıvamın üstüne sıcak bi mercimek çorbası içtim, açtım, doğru, yum. n’olduysa aklıma geçmişte bazen takılan şeyler geldi, ama takılan şeylerin ne olduğunu hatırlayamadım. hatta bak, bu bence çok aptalca, büyüsem bile bunun mantıklı bi açıklaması olmaz diyebildiğim şeyler vardı şimdi hatırlayamadığım. o zamanlardan bi eti puf var. probis vardı çokoprense rakip sanardım. aman bırak be. zaten bizim evdeki buzdolabın içi, filmlerdeki gibi değil, ben buzdolabı olsam üzülürdüm. aslında şükretmeliyim, dolap olarak, insan olarak da, ama buzdolabı hiç çaktırmıyor. ayva yuva yapmış, buzdolabına.
27 Mart 2006
21 Mart 2006
sabah sabah seda sayan
çek ordan bi konyalı
20 Mart 2006
vurgu
sevgi'lik...
19 Mart 2006
bi'şeylik
öyleyşte
12 Mart 2006
az-kere gidenlere
eksik
içimde sakladığım, taşarken dışıma; bakamıyordum gözlerine ve ellerini arıyordum, dokunmalara inat.
ve dokunabilmek her bir hücrene, bir, bir; birdir bir.
neden sonra düşündüm. düşündüm durdum. durdukça daha fazla düşündüm; zincirleme soruları bağlarken birbirine ve benliğime. bir cevap düştü zihnime:
10 Mart 2006
çürük
sebepler ve sonuçlar karışmış birdenbire... bir kısır döngüle-ş-meler silsilesi... bir çemberin içindesin işte, merkezinden eşit uzaklıkta yalnızlıklara koşan... bir teğeti arar durursun seni çıkaracak...
ve
aram açılıyor; zamanla, bir türlü çözümlenemeyen o hain cellatla savaşıyorum belki de, bile bile yenilgiyi…
?
8 Mart 2006
yok be insan işte
heh kalsın öyle!
söyle
7 Mart 2006
uğramalar
5 Mart 2006
gidiş
içindi gidişler;
ki
giderken en çok
bir şeyler gelirdi
peşinden
ve
gittiğini sanarken,
her savruluşunda
geceden,
her seferinde
o anlamsız zamana
düşerken,
döneceksin her
an
ve
giderken en çok
bir şeyler gelecek
peşinden
4 Mart 2006
sö(e)yle'm
bu zaman kadar her şey söylenmiş; söylenmemişleri ararken, söylenenleri okuduğumuzdan, söylenmemişleri bulup söyleyecek kadar zamanımız ve aklımız kalmıyor!
ve
her şey saat 10’da uyanmamla başladı. şimdi devam ediyor…
2 Mart 2006
4-ever ebe/sobe
yaptığım dört iş;
amelelik yapıyorum ben.
-cnc tezgah, torna
-serigrafik baskı, arma
-kartvizit tasarımı
-satış temsilcisi (bilg.)
-teknik destek, network proje
dört film veya dizi;
-suda yaşam
-before sunrise
-daima lilya
-run lola run
yaşadığım dört yer;
bursa – artvin - istanbul – ısparta - bursa
izlediğim dört tv programı;
denk gelirsem; x-files, avrupa yakası, haberler, reklamlar
tatil için gittiğim dört yer;
o kadar düşündüm tatille işim olmadığını anladım.
akşam işten çıkmak bir tatil gibi sanki…
en sevdiğim dört yemek;
pirinç pilavı, zeytinyağlı dolma, mantı, süt helva
yapan olsa da yesek
hemen şimdi olmak istediğim dört yer;
hemen şimdi dört yerde birden nasıl olunacak. soru iptal edilsin.
ebelenecek dört kişi aranmaktadır;
sordum soruşturdum kalmamış :)
1 Mart 2006
birinci bölüm
28 Şubat 2006
ne kadar kaldı
belki biraz sonra
seni hapse atacaklar
ve
hiç anlamadığın
bilmediğin bir anda
bulunduğun yerden tepene
etrafı çevrili
bir beton yığını
inecek,
ve sen içeride
nefes almakta zorlanacaksın
şimdilik sana
eyvallah.
ve şimdi sen
devam et
kaldığın yerden…
26 Şubat 2006
acı'yan can
insan dilesin ve eğer gerçekten güzel olacak ise mutlaka güzellik yolu açılır.
20 Şubat 2006
isteyen'e bateri elektrogitar, saz, az, yaz....
akaduran
ve artık boşluksuz yaşam olağanlaşmaya başladığında; bir kez daha anlıyordum eşittir’in kıymetini. ve ellerinden uzak kaldıkça bile, dolan boşlukların huzuru var etrafımda… ve artık hayatlarımızın kesiştiği noktada devam eden bir hayat, iki kişilik tek hayat...
sayarken kalanı
bize çaktırmadan
ve şimdi
ellerini tuttuğumda
unuttuğum şeydi
zaman…
biz'iz
giderken
beraber
yürüdüğümüz
yoldu
ışığımız
ve
seni bana
beni sana
bağlayan
ve
şimdi
çıkagelen
biraz sen
biraz ben
16 Şubat 2006
heyhat
bir çift laf mı
edilen
bir kelime, cümlemi
yoksa kurulan
neden
sorusu zordur
cevap için
kendine yenik düştüğün
ya da düşeceğin an’dır
cevaplanacağı zaman
kendini ezerek bir
yalan altında,
ya da
kandırmaca.
ya konuş
ya da
dön ve bak
aynaya,
ağla.
ma.
yol
sürekli geçtiğimiz
üzerinden, şimdi
farkettiğimiz
ve biliyoruz ki,
biliyoruz biz ki,
biz'i,
beraber
14 Şubat 2006
ebedâ
13 Şubat 2006
ötürü
12 Şubat 2006
tad'ımlık nef(i)s
7 Şubat 2006
maznunîn
5 Şubat 2006
kaçış
ve bugün’üm dün’e çıkarken
yalandı dün’lerim.
dün’üm yarın’ımla kesişirken.
bugün’lerim dün olup
yarın’ımla çarpışırken,
yalandı.
ve zaten sadece
güneş doğup batardı.
ve zaten yaşam bu;
dün’de kalıp yarın’a dalmak; bugünü yaşayamamak.
önceki ve sonraki sayfalarda dolaşmak.
dün dediğin geçmişin de bugün olduğunu kavrayamamak.
yarın’larını da dün’e doğru atmak.
yarın’sız kalmak ve bugün’ünü unutmak.
ve zaten her bugün;
biraz dün’den,
biraz yarın’dan
ölmek.
ve
böyle devam et,
biriktir dünlerini...
ve
elbet bir gün
olmayacak yarın'ın...
ve
yaşayamadığın bugün'ünde
ölüm gelip, seni bulur...
4 Şubat 2006
dönüm ?
topraksın
avucun kadar
savrulursun her seferinde
noktalara uğrarsın.
noktaların dönümdür
ölümü bulmak adına
birkaç dönüm
topraksın
döner durursun
noktanın etrafında
döndükçe noktan
noktalar olur
her dönümde
bir ölüm
her ölüm de
bir dönümdür
döner durursun
öldükçe durursun
ölünce dönersin
bir avuç topraksın
avucun kadar
döndükçe dönüme
dönünce ölüme
nokta
27 Ocak 2006
sessiz'liklerimiz
dökülemeyenler
dilden
daha fazla dayanmaz bu,
yalan bu.
yolum uzun yolum ince
düşünürken biliyordum
bildiğim hâlde
yitiriyordum.
oysa tüm lâkin, fakat ve hatta
ve –larının
aynı sonlu sona koştuğu
ışık hızında bir acı çöküyordu
içime, içten içe…
ve senin çıktığın o kapıdan
apan’sız bir yalnızlık giriyordu
benim oluyordu, yalnızlığın
sesini yitiren o aşk
gideceksen bekleme diyordu
ve dönüp gidiyordu, süzülüyor
kuş oluyordu,
gitmişti
ne garip.
tüm anılar kanatlanmış, sensizliğe
ve yinelenen, yine’ler
yine mi sabaha varacaktık!
yine mi o kör aydınlığa!
usanmadan arayıp dururken sendeki benimi
yitirdim uzantısız ve zamansız ellerimi
yitirdim kuşlara attığım ekmeklerimi
yitirdim seni'n bendeki sesini…
19 Ocak 2006
ihti'-yat-'yaç
deliyi divaneye
dönüştürecek
evirecek çevirecek
çekip devirecek
istedikçe verecek
verdikçe tüketecek,
öbek öbek ecek
gelecek
bu fırtına nerden gelir
sonra...
sendekileri neden ele verir
bir bir
o bizim duyduğumuz
lir lir
hem bu ne biçim şiir
evirir çevirir
her ama hep devirir
dündü zaman, hiç
unutmuyorum
o taş; bu fırtınada
şu deli, o taşla
vurdu kendini
ve tüm benliğini
soydu çırılçıplak
bu, şu, o, idi teni
baştan ayağa
kendi ve beni
savaşmıştı
hep unutuyorum
hiç öğrenmediklerimi...
17 Ocak 2006
mor ışık
her ne kadar olmasa da; şık
şıp şıp damlar beyne
düşünce, düşler...
insan işte,
ilk ve en son tahlilde
bazen uzaktır,
yarınlar dünden
ve anlarsın bugünden
tüm dönüşlerin kıyısında
kendinedir isyanın
içindeki devrim adına
adı aşk
zehir olsa da tadı
_
kalan sağlar adına!
8 Ocak 2006
hediye'm
gözlerim kapalı, gölgem delik deşik
ardında kalan, bilincim yitik
yarı uykuda, diğer yarısı olmayan
bir yalandı sadece karaladıklarım
gölgemi elime alana
ve kapına bırakana değin...
bir tutam; tutam
yol'suz dönüş
1 Ocak 2006
git'me
bağlıyoruz, hoooop...
yıl olmuş kaç, sen hala ne?
bir alttaki yazı ile bu yazı arasında 15 seneden fazla zaman var. neredeyse 6000 gün. altıbin adet doğmalı batmalı gün. hepsi de adrese tesl...
-
Tatil e cıkacagım şurda 2 gün kaldı.. Ama gel gör ki işler giderek arttı. Sinir bi durum Stres oldum bugün.. Güzel olan tek şey; Mudanya ya ...
-
Parıltıları kaldı artık biriken sıkıntılarımın Organlarım teker teker dökülüyor, Kalbim o kadar sessiz ki bu duruma.. İçinden haykırıyor, du...